Canım Kızım,
Az önce, her
zaman olduğu gibi, senin odandan, uykudan önce, öpüp ayrılırken, ‘Yarın doğum günüm, bir öpücüğü daha hak
ettim’ diye seslendin arkamdan, karanlıkta muzur muzur. Bir değil, bin öpücüğü hak ediyorsun. Tam 11
yıl önce, 13 Mart’ta, bu saatlerde babanla birlikte abonu, dedeni, babaanne ve halanı ziyaret
etmiş, onlara doğumu beklediğimizi söyleyip eve dönmüştük. Aslında 14 Mart’ta
sabah saat 6:00 sıralarında doğacağını biliyorduk, ancak onları o gece telaşlandırmamak için bunu doğumdan
sonra söyleyelim dedik. Nasıl bu kadar sabırlı olabildik ve bunu saklayabildik
bilemiyorum. Sanırım biraz olgun anne baba adayı olduğumuz için bunu
başarabildik. Şimdiki pek çok çocuk gibi sen de randevulu bebek olarak dünyaya
geldin. Aslında ben normal doğum yapmak istemiştim ama; doktor zamanın geçtiğini
ve artık seni gerçek dünya ile tanıştırması gerektiğini söylemişti. Önce 13
Mart Salı günü yapalım dedi ve çocuk doktoru ile randevu ayarlamak üzere odadan
çıktı. Biz babanla birbirimize bakıp; “Salı salllanır , üstelikte ayın 13 ü
uğursuz” diye birbirimize bakarken ve söylerken; Doktor Sernur Hanım tekrar geldi ve Dr. Serdar
Beyin programı nedeniyle doğumu 14 Mart Çarşamba
yapalım dedi. İçimizden havalara uçtuk; ama belli etmedik. Ayrıca Tıp Bayramıydı. Sabah
saat 5:00 sıralarında hastaneye gittik. Hazırlıklar vs tamamlandı. Ameliyathanede
viyak viyak ağlayan, koca gözlü, koca ağızlı kızı gördükten sonra gerisini hatırlamıyorum.
Keşke lens takmama izin verilseydi, daha net görürdüm o güzelliği. Gözümü açtığımda kocaman gözlü, siyah saçlı
tombul, biçimli dudaklı, pembe suratlı çok güzel bir kız mememe sarılmış emmeye
çalışıyordu. Baban aile büyüklerine haber vermiş. Muhteşem bir güzellik, tarif edilmesi güç bir duygu. Zaman içerisinde
birbirimize daha da bağlandık.
Aslında ben
hamileliğin ilk zamanlarında oğlum olsun istiyordum. Neden mi? Türkiye’de kadın
olmanın zor olduğunu, erkeklerin daha rahat olduğunu düşünüyordum ve bencilce,
çok sevdiğim varlığın hayatının daha kolay olmasını istiyordum. Ne kadar yanlış(mış).
Şimdi seninle yapabildiklerimizi düşününce, tıpkı benim Rahmetli anneciğimle olduğu
gibi seninle de çok güzel arkadaşlık
yapabildiğimi, yapabileceğimi gördükçe ne salakmışım diyorum. Ben inanıyorum ki
sen aklınla ve Tanrının yardımıyla çok güzel bir ömür süreceksin. Şu an tek
dileğim senin hep mutlu, sağlıklı, ayakları üzerinde duran, kendisi ve çevresini güzelliklerle besleyen birisi olarak
yetiştiğini görmek ve uzun yıllar
yanında olmak.
Kabul etmeliyim ki
benim için annelik çok kolay değildi. Hem yoğun çalışmak, hem senin yanında
olmak mümkün olmuyordu. Ama sanırım ikimizde bu sürecin üstesinden gelebildik.
Artık daha bağımsız bir birey olarak birçok şeyi kendi kendine yapabiliyor
olduğunu görmek; her geçen gün bunlara yenilerinin eklemesini şaşırarak ve
zevke izliyorum. Geçen on yıl kendi canımdan bir parçayı (canım annemi) benden aldı
ama, başka bir parçayı seni verdi. Hayat ne garip. Üzülüyoruz da; seviniyoruz
da.
Hani diyorlar
ya; “İnsan 40 yaşına da gelse; annesi ve
babası için çocuktur” diye. Evet belki doğru ama; ben yine de tecrübelerimizle sana yön verirken, biz
yanında olsak da ; olmasak da senin sağduyu ve aklınla doğruyu bulacağına
inanıyorum. İyi düşüncelerinin iyilikler getireceğine; doğruluk ve dürüstlüğün
rehberin olacağına, çalışkanlığının başarı getireceğine inanıyorum.
Baban ve ben şunu
bilmeni istiyoruz ki, nerede olursan ol; ne yapıyor olursan ol her koşulda seni
çok seviyor olacağız.
Nice mutlu
yaşlara birlikte girmek dileğiyle; seni kocaman öpüyoruz.
Seni çok seven
annen ve baban